28 Mayıs 2007 Pazartesi

NEWYORK'tan YEŞİLYURT'a

21 SUBAT 2007
Biz 5 yıldır Boston’daki kızımızı ve torunları görmek için Amerika’ya gidiyoruz. Bu yılbaşı İstanbul’daki damat, işleri için Newyork’a gidiyor karısı ve çocukları ile.” Hadi bizde gidelim, hem torunlarla birlikte oluruz hem de onlarla birlikte lisan sorunumuz olmayacağı için 1 hafta New York’ta kalır, yıllardır arzu ettiğim Metropolitan Museum’u görürüm” dedim.



Manhattan’ın hemen hemen en merkezi yerinde bir otele yerleştik. 2. gün Pazar, damat bizi kiraladığı bir arabayla Washington’a götürdü. Beyaz Saray Kongre Binası, bakanlıklar ve elçilikler caddesini gezdik. Ne yazık ki! Burada bizim bayrağın asılı olduğu binayı hiç sevmedim. Zaire mi, Zambiya mı? Bir Afrika ülkesinin binası bizimkinden güzeldi, çok üzüldüm. Sonra o görkemli Lincoln Anıtı’nı ve T.Jefferson Anıtlarını gezdik. Kore Şehitleri Anıtı’ndaki siyah mermere işlenmiş asker resimlerinden de çok etkilendim. Üst düzey sanatsal bir yapımdı.

Ve sonra Birgün’ün ve Faruk’un 15 yıl önce okudukları Washington DC’yi gezdik. Okul; yeşillikler içinde çok sevimli ve güzel bir yer. Kızım anlatıyor: “baba ben ilk şu pansiyonda kaldım, şu binada derslere girdim, Faruk’la şurada tanıştık. O şu binada okudu, şurada diploma aldı, şu caddede oturdu, her akşam şurada yürür, şurada kahve içerdik. Gördüğümüz her şeye hayran kalıyoruz. Harika bir gün ve inanılmaz bir nostalji yaşıyoruz. Washington Müzesi’ne zaman kalmadı, New York’a dönüyoruz.
Ertesi gün hanımlar alışverişe gidiyor, damat beni taksi ile Metropolitan Museum’a bırakıp iş görüşmesine gidiyor. Saat 4’e kadar bu mabette geziyor, her resmin her objenin karşısında rahmetli Sevgi Hanım’ı düşünüyorum. Kim bilir bu şeylere ne derin bir aşkla bakıyor ne hazlar alıyordu. O üstün kültürü ile “Metropolitan benim mabedim” derdi.
Evet burası bir mabed.
New York’un caddeleri New York’un binaları, New York’un ihtişamı inanılmaz... Hani biz asil Türk Milleti olarak deriz ki, “Onlar 200 yıllık biz 600 yıllık bir devletiz.” Valla gördüklerim bana hiçte öyle gelmedi. Bu bayındırlık bu medeniyet bize göre en az 2000 yıllık bir emek, görünüm ve refah sergiliyor. New York’ta tek başıma gezdiğim 4 günde Thames – Sukar’dan, Rockefeller Plaza, Empire State Building, Hürriyet Heykeli, Metropolitan Museum’a. nereden çıksam yürüyerek otele gelecek kadar Manhattan’ı tanıdım.

Dünyanın en büyük yaşam yeri bir taraf sahilden uzunlamasına her 100 m ara ile 1.2.3.4.5. (Fifty Avanue) 6 (Madison Square) 7. (Parkavenue) 8. 9. ve ilah ana caddeler uzanıyor, bu caddelere dik 50m ara ile 1’den 80 küsüre kadar sokaklar, o kadar basit o kadar ilahi bir plan ki, öğrendiğiniz anda şehri seviyorsunuz.
Binalara dikkat ettim. Küçük-büyük tüm binaların tabanları yere geniş basıyor. Bina yukarı doğru daralarak çıkıyor. Bizim Yeşilyurt’taki gibi elma şekeri misali dar bir alanda yere tutturulup yukarıda genişleyen bir tane bina görmedim.
Hafta sonu damatlar Türkiye’ye döndü. Biz hanımla Boston’a gittik. Kızım Birsen bizi gelip aldı. Şehir merkezinden. 25 km uzakta Waltham diye bir yerde evleri. Giderken tesadüfen soruyorum: “Birsen sadece bu caddenin üzerinde bu kadar kilise var, sizin yakınınızda da vardır
mutlaka, çan çalmıyor mu, rahatsızlık vermiyor mu?” “Bu çanlar hiç çalmaz ki !”

“Niye ? Pazar günleri ayin yok mu?” “Var ama çan çalmaz, ben 5 senede 5 defa çan sesi anca duymuşumdur“ diyor. Türkiye’mi hatırlıyorum.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinimin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Evet doğru, ne güzel ancak günde 5 kere. Özellikle sabah ve yatsı ezanlarında genç bir müezzinin tüm hançeresinden çıkan ve ithal bir aletin en yüksek volume yükselttiği bir sesle ezan okumanın doğru olup olmadığını bu semavi dinin mensupları hiç düşünmezler mi merak ediyorum. Ben hep düşünürüm o caminin yakınındaki bebeğini uyutan anneyi, sabah erken işe gitmek zorunda olan çalışanı, öğrenciyi, uyuma zorluğu çeken hastayı, yakındaki otelde uyumak için para ödeyen turist müşteriyi... Bunlar düşünülmeli mi yoksa hiç düşünülmemeli ve söylenmemeli mi? Sefaköy’de ezan okunuyor, Yenibosna’da yer yerinden oynuyor.


Kızımızla Türk yemekleri yaparak, Suriye asıllı Amerikalı damadın dışarıdaki akşam yemeklerine katılarak ve dünya tatlısı torunlardan azami enerji depolayarak çok güzel bir 15 gün yaşayıp ülkeye dönüyoruz.
Evet İstanbul’da Yeşilyurt’taki evimize döndük. Ben bu yazıyı zaten Amerika’ya gittiğim için değil İstanbul’a döndüğüm için yazıyorum. İstanbul nasıl Türkiye’nin en güzide kenti ise, bizim 30 yıldır severek yaşadığımız Yeşilyurt’ta İstanbul’un en güzide semtlerinden birisi.
Geldikten birkaç gün sonra hanımla akşam yürüyüşü ile Yeşilköy’de kızıma doğru gidiyoruz. Yanımda bir araba durdu. “Affedersin filan sokak nerede acaba” “Valla bilmiyorum öyle bir sokak var ama yerini söyleyemeyeceğim” içimden diyorum ki “ ben ne bileyim kardeşim burası New York mu? Otelin önünde sorsa “52. sokak neresi” diye “buradan 7. sokağı say, sağa gir” derim. Burada herhangi bir teknik düzen, ölçü yok ki. Aynı cadde üzerinde Menekşe Sokak, Saadetli Sokak, Hareket Ordusu Sokak, Ergenekon Sokak, Tayyareci Muzaffer Sokak ayrıca 4 tane ana cadde Hat Boyu Caddesi, Gazi Evranos Caddesi, Serbesti Caddesi, Sahil Caddesi... Artık gecenin bir vaktinde elindeki adresten ara ki bir bileni bulasın.
Bizim evden Yeşilyurt Klüp arası 300 m. Evden Yeşilyurt Klübü’ne Sipahioğlu Cd.’nin kaldırımından yürümek nasip olmuyor. Hanımla arka arkaya tek sıra yolda yürüyoruz. Çünkü bu kaldırımlara ve güzelim Yeşilyurt’un tüm geniş rahat kaldırımlarına Türk Milleti’nin asil, zengin, elit ve kahraman evlatları lüks arabalarını park ediyor. 30 yıldır ne bir belediye başkanı, ne bir vali, ne bir sorumlu merci “bu arabalar kaldırımda ne arıyor, kentin kaldırımları develer için değil, insanlar içindir” demiyor. Tabi Amerika’da böyle bir tane vaka görmek mümkün ve olası değil.
Tütünün mucidi, dünyada tütünün tatlandırıcı, ıslah edici ve en büyük satıcısı Amerika’da hiçbir kapalı mekanda hatta içiciden başka bir tek kişinin bile yaşadığı özel mekanlarda da sigara içilmiyor. “Darısı bize Yüce Rabbim” diye geldim Amerika’dan. Ancak tüm bu hayran olduğum şeylere rağmen Amerika dünyada nasıl bu kadar salakça ve ahmakça işler yapıyor anlayabilmiş değilim.
Ben isterim ki, dünyanın neresinde bir güzellik var o burada, benim memleketimde olsun. Ona tüm güzellikler her yerden daha çok yakışır.
M. Sururi TOMRUK

Hiç yorum yok: